Bu yıl, Türkiye ve Rusya arasındaki diplomatik ilişkilerin 105’inci yılı dolayısıyla birçok analiz ve yorum yapılmaya başlandı. İki ülke arasındaki tarihsel geçmiş, sadece siyasi anlaşmalarla değil, kültürel etkileşimlerle de şekillenmiştir. Türkiye, coğrafi konumuyla hem batıya hem de doğuya açılan bir kapı iken, Rusya, geniş toprakları ve zengin doğal kaynaklarıyla dikkat çekiyor. Her iki ülkenin de artan stratejik işbirlikleri, küresel dengeleri etkileyen önemli bir unsur haline geldi. İlişkilerin bu kadar uzun sürmesi ve zaman zaman gerginlikler yaşanmasına rağmen devam etmesi, tarafların karşılıklı menfaatleri doğrultusunda geliştirdikleri denge politikalarının bir sonucudur.
Rusya ve Türkiye’nin diplomatik ilişkileri, 18. yüzyılın başlarına dayanmaktadır. İlk kez 1711 yılında imzalanan Prut Antlaşması ile resmen başlatılan ilişkiler, zamanla büyüyen bir etkileşim düzeyine ulaştı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde çeşitli savaşlar ve çatışmalara sahne olsa da, Rusya ve Türkiye arasındaki ticari ilişkiler her zaman canlı kaldı. Özellikle 20. yüzyılın ortalarında iki ülke arasındaki ilişkiler farklı bir boyut kazandı. Soğuk Savaş döneminde taraftar olarak birbirlerine mesafeli duran iki ülke, 1991'de Sovyetler Birliği'nin çökmesiyle yeni bir döneme girdi.
Son yıllarda, Rusya ve Türkiye, terörle mücadele, enerji bağları ve bölgesel istikrar gibi konularda daha sıkı bir işbirliğine gitme kararı aldılar. Özellikle Suriye iç savaşı, iki ülkenin stratejik çıkarlarının uyumlu hale gelmesinde etkili oldu. Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen Rusya ile geliştirdiği askeri işbirlikleri ve enerji projeleri ile dikkat çekiyor. Bu noktada Türk Akımı gibi enerji hatları, sadece ekonomik anlamda değil, aynı zamanda iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesine de katkıda bulunuyor.
Bugün, Rusya ve Türkiye arasındaki ilişkiler, sadece iki ülkenin çıkarları doğrultusunda değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel güç dengeleri açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Her iki ülke de, uluslararası arenada kendi pozisyonlarını güçlendirmek amacıyla birbirlerine olan bağımlılıklarını artırmaktadır. Bu çerçevede, savunma sanayi işbirlikleri ön plana çıkıyor. Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemleri alımı, NATO’dan gelen tepkilere rağmen, iki ülke arasındaki güven ilişkisini pekiştirmiştir. Bu tür askeri anlaşmalar, tarafların birbirine olan güvenini artırırken, aynı zamanda belirli bir denge politikası oluşturuyor.
Öte yandan, enerji güvenliği de iki ülke arasındaki ilişkilerin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Türkiye, Rus doğalgazına olan bağımlılığını azaltma çabaları içinde olsa da, Rusya’nın enerji kaynakları üzerindeki hâkimiyeti, Türkiye’nin enerji politikaları açısından kritik bir unsur olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, Rusya’nın Türkiye ile yapmış olduğu doğalgaz anlaşmaları ve inşa edilen enerji hatları, sadece ekonomik değil, jeopolitik anlamda da önemli bir çıpa görevi görmektedir.
Sonuç olarak, Türkiye ve Rusya arasındaki diplomatik ilişkilerin 105’inci yılı, iki ülkenin tarihi ve güncel ilişkilerinin derinlemesine değerlendirilmesi açısından bir fırsat sunmaktadır. Tarihin getirdiği zorluklar ve değişimlerle birlikte, bu ilişkilerin nasıl şekillendiğini ve gelecekte nasıl bir yol alacağını anlamak, uluslararası ilişkiler perspektifinden oldukça değerlidir. Dünyada güç dengeleri sürekli değişirken, Türkiye ve Rusya'nın birbirlerine olan bağımlılıkları ve stratejik işbirlikleri, hem bölgesel hem de global düzeyde önemli bir rol oynamaya devam edecektir.