Dünya genelinde insan hakları savunucuları, İsrail’in Filistin topraklarındaki eylemlerini savaş suçu olarak nitelendirerek, bu suçların uluslararası mahkemelerde sorgulanması için harekete geçti. Özellikle son yıllarda artan çatışmalar ve sivillere yönelik saldırılar, birçok uluslararası kuruluş tarafından kınanmış ve bu eylemlerin hesaba çekilmesi için çağrılar yapılmıştır. Bu durum, hem diplomatik ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesini hem de global anlamda toplumsal hareketleri beraberinde getirmiştir. Şimdi, bu mücadelede neler yaşandığını ve hangi adımların atıldığını inceleyelim.
Aktivistler ve çeşitli insan hakları örgütleri, özellikle 2021 ve 2022 yıllarında yaşanan çatışmalarda, İsrail’in sivil halka karşı uyguladığı güç kullanımını kınayarak, uluslararası toplumu harekete geçme konusunda cesaretlendirdiler. Birçok ülkenin hükümetleri, durumu izlemekle yetinmeyip, İsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önünde hesap vermesi için adımlar atılması gerektiğini dile getirdi. Bu birliktelik, yalnızca bir kınama değil, aynı zamanda somut eylem ve yaptırım önerileri ile güçlendi.
Başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok bölgesel örgüt, İsrail’in saldırılarını araştırması için bağımsız komisyonlar kurarak, uluslararası hukukun geçerliliğini sağlamaya çalışıyor. Ortadoğu’daki gerilimlerin artması ve Filistinlilerin yaşadığı zorlukların görünür hale gelmesiyle, bu mücadele daha da önem kazandı. Birçok aktivist, sosyal medya üzerinden gerçekleştirdikleri kampanyalarla, bu konudaki farkındalığı artırarak, daha fazla insanın sesi olmayı hedefliyor.
Uluslararası Ceza Mahkemesi, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla ilgili davaları incelemekle yetkili bir organ olarak öne çıkıyor. Bu bağlamda, bazı ülkeler ve aktivist gruplar, İsrail’in gerçekleştirdiği eylemlerin bu suçlar kapsamında değerlendirilebileceğini iddia ediyor. Mahkeme, başvurular üzerine soruşturma yapabileceği gibi, kendi inisiyatifi ile de harekete geçebilmektedir.
İsrail’in karşılaştığı uluslararası tepkiler, yalnızca diplomatik alanda kalmayıp, ekonomik ve ticari yaptırımlar şeklinde de kendini göstermektedir. Bazı ülkeler, özellikle silah satışlarını durdurma veya azaltma yönünde adımlar atarak, bu tür eylemlerin durdurulması için somut adımlar atmaya çalışıyor. Ancak, bu durum İsrail ile bu ülke arasındaki ilişkilerde gerilimi artırırken, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda hareket eden devletlerin de ne yönde bir strateji belirleyeceği merak konusudur.
Özetle, uluslararası toplum, İsrail’in savaş suçları konusunda daha kararlı bir duruş sergileme yolunda ilerliyor. İnsan hakları savunucularının ve uluslararası mahkemelerin bu konudaki çabaları, yalnızca bir meşrulaştırma değil, aynı zamanda dünyada barış ve adaletin sağlanmasına yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Aktivistler, her türlü güçlenme ve destekten yararlanarak, bu süreçte seslerini daha da güçlü hale getiriyor ve insanlık onurunu koruma mücadelesini sürdürmeye kararlılar.